top of page

Can't stand ile ilgili Cümleler


Can't stand ile ilgili cümleler. Can't stand ile örnek cümleler ve cüümle içinde kullanımı.


"Can't stand" ifadesi, İngilizce'de bir şeye ya da duruma karşı yoğun bir hoşnutsuzluk veya tahammülsüzlük belirtir. Türkçede genellikle "katlanamamak," "dayanamamak" veya "tahammül edememek" şeklinde çevrilir. Bir kişinin sevmediği veya dayanamayacak kadar rahatsız olduğu durumları, nesneleri ya da insanları ifade etmek için kullanılır.



Örnek Cümleler


I can't stand loud music.

Yüksek sesli müziğe katlanamıyorum.


She can't stand being late.

Geç kalmaya dayanamıyor.


They can't stand doing homework.

Ödev yapmaya tahammül edemiyorlar.


He can't stand his noisy neighbors.

Gürültücü komşularına katlanamıyor.


We can't stand hot weather.

Sıcak havaya tahammül edemeyiz.


I can't stand people who lie.

Yalan söyleyen insanlara katlanamıyorum.


She can't stand the smell of cigarettes.

Sigara kokusuna dayanamıyor.


They can't stand spicy food.

Baharatlı yiyeceklerden hoşlanmazlar.


He can't stand waiting in long lines.

Uzun kuyruklarda beklemeye katlanamaz.


We can't stand waking up early.

Erken uyanmaya tahammül edemeyiz.


I can't stand watching boring movies.

Sıkıcı filmleri izlemeye katlanamıyorum.


She can't stand public transportation.

Toplu taşımaya dayanamıyor.


They can't stand cleaning the house.

Evi temizlemeye katlanamıyorlar.


He can't stand being interrupted.

Sözünün kesilmesine katlanamaz.


We can't stand cold winters.

Soğuk kışlara tahammül edemeyiz.


I can't stand crowded places.

Kalabalık yerlere katlanamıyorum.


She can't stand bitter food.

Acı yiyeceklerden hoşlanmaz.


They can't stand rude people.

Kaba insanlara katlanamazlar.


He can't stand the sight of blood.

Kan görmeye dayanamıyor.


We can't stand doing laundry.

Çamaşır yıkamaya tahammül edemeyiz.


I can't stand talking to negative people.

Olumsuz insanlarla konuşmaya katlanamıyorum.


She can't stand working on weekends.

Hafta sonu çalışmaya dayanamıyor.


They can't stand staying up late.

Geç saatlere kadar ayakta kalmaya katlanamıyorlar.


He can't stand loud parties.

Gürültülü partilere katlanamaz.


We can't stand cold showers.

Soğuk duş almaya tahammül edemeyiz.


I can't stand waiting for the bus.

Otobüs beklemeye katlanamıyorum.


She can't stand doing the dishes.

Bulaşıkları yıkamaya dayanamıyor.


They can't stand studying math.

Matematik çalışmaya tahammül edemiyorlar.


He can't stand wearing tight clothes.

Dar kıyafetler giymeye katlanamaz.


We can't stand rainy days.

Yağmurlu günlere tahammül edemeyiz.


I can't stand being ignored.

Görmezden gelinmeye katlanamıyorum.


She can't stand her noisy coworkers.

Gürültücü iş arkadaşlarına dayanamıyor.


They can't stand cold coffee.

Soğuk kahveye tahammül edemiyorlar.


He can't stand doing nothing.

Hiçbir şey yapmamaya katlanamaz.


We can't stand long meetings.

Uzun toplantılara tahammül edemeyiz.


I can't stand the heat in summer.

Yazın sıcağına katlanamıyorum.


She can't stand driving in traffic.

Trafikte araba kullanmaya dayanamıyor.


They can't stand being criticized.

Eleştirilmekten hoşlanmazlar.


He can't stand messy rooms.

Dağınık odalara katlanamaz.


We can't stand long speeches.

Uzun konuşmalara tahammül edemeyiz.


I can't stand insects.

Böceklere katlanamıyorum.


She can't stand people who brag.

Övünen insanlara dayanamıyor.


They can't stand spicy dishes.

Baharatlı yemeklere tahammül edemezler.


He can't stand late-night noise.

Gece geç saatlerdeki gürültüye katlanamaz.


We can't stand missing deadlines.

Son tarihlerimizi kaçırmaya tahammül edemeyiz.


I can't stand small talk.

Boş muhabbetlere katlanamıyorum.


She can't stand being told what to do.

Ne yapması gerektiğinin söylenmesine dayanamıyor.


They can't stand crowded buses.

Kalabalık otobüslere tahammül edemezler.


He can't stand sharing his room.

Odasını paylaşmaya katlanamaz.


We can't stand extreme temperatures.

Aşırı sıcaklıklara tahammül edemeyiz.


I can't stand being bored.

Canımın sıkılmasına katlanamıyorum.


She can't stand people who talk too much.

Çok konuşan insanlara dayanamıyor.


They can't stand wearing uniforms.

Üniforma giymeye tahammül edemezler.


He can't stand wasting time.

Zaman kaybetmeye katlanamaz.


We can't stand missing the train.

Treni kaçırmaya tahammül edemeyiz.


I can't stand walking in the rain.

Yağmurda yürümeye katlanamıyorum.


She can't stand her noisy neighbors.

Gürültücü komşularına dayanamıyor.


They can't stand crowded elevators.

Kalabalık asansörlere tahammül edemezler.


He can't stand the smell of garlic.

Sarımsak kokusuna katlanamaz.


We can't stand doing extra work.

Ekstra iş yapmaya tahammül edemeyiz.


I can't stand cleaning up after others.

Başkalarının arkasını toplamaya katlanamıyorum.


She can't stand talking on the phone.

Telefonla konuşmaya dayanamıyor.


They can't stand being around children.

Çocukların yanında olmaya tahammül edemezler.

2 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page